
Neymar, Da Vinci ve İsrail
Soğuk Savaşın duvarları Müslümanların üstüne yıkıldı. Duvarın yıkılmaya başlamasının üzerinden yaklaşık otuz sene geçti. Sona ermedi. Erecekmiş gibi de görünmüyor. Duvarın yıkıntılarının altından çoğunlukla Müslüman bedeni çıkıyor. Duvarın tuğlaları Müslüman kanına bulanıyor.
Ne gariptir ki, aynı duvarın altından, yüz milyonlarca dolarlık yatlar, malikâneler, atlar, futbolcular, arabalar ve tablolar da çıkıyor. Ve ne gariptir ki bu akıl almaz fiyatlardaki mal, insan ve hizmeti satın alanlar da Müslümanlar.
Filistin’de binler ölüyor, Kudüs yanıyor, Leonardo da Vinci’nin tablosu 450 milyon dolara bir Müslüman tarafından satın alınıyor.
Suriye’de Müslümanlar öldürülüyor, Brezilyalı futbolcu Neymar’a klubüyle birlikte 400 milyon dolar para ödeniyor. Bunu ödeyen de Müslüman.
Afganistan’da, Pakistan’da ibadethaneler, topluluklar bombalanıyor. Yüzler, binler şehit oluyor, adı Müslüman şeyhler yatlara yüzlerce milyon dolar para ödüyor.
Somali’de, Sudan’da, Bangladeş’te, Afganistan’da, Mynmar’da Müslümanlar açlıktan ölüyor, evsiz barksız kalıyor ama aynı anda ismi Müslüman nice münafık çöpe dökülen milyonlarca dolar para ödenen sofralar kuruyor, yüzlerce yıldızlık oteller yapıyor, o otellerde kalıyor. Kanlı paralarıyla sahte şehirler kuruyorlar. Çöllerde inşa ettikleri statları, eğlence merkezlerini, alışveriş yerlerini serinletmek için milyonlarca dolar harcıyorlar. Bu şehirlerde Batılı sanatçıları, zenginleri ağırlıyorlar.
Aynı anda Filistin’de, Suriye’de, Afganistan’da binlerce Müslüman öldürülüyor. Fransa’da, Almanya’da, Hollanda’da, Amerika’da on binlerce Müslüman ikinci sınıf insan muamelesi görüyor.
Bu süreçte bir tek Türkiye, bir tek Türkiye’nin sesi çıkıyor: “Kudüs İsrail’in değildir.”, “Dünya beşten büyüktür.”, “İsrail Terörist Devlettir.”, “ABD teröristlerle işbirliği yapıyor”…
Ne tesadüftür ki, Ramazan arifesinde İsrail onlarca Müslümanı şehit edip, binlercesini yaralarken, hem İsrail, hem de kimi Batılı devletler İslamı ve Müslümanları aşağılayıp karalarken, ABD Kudüs’teki Müslüman şehitler nedeniyle sorumlunun İsrail değil de, gösteri yapan Müslümanlar ve onları örgütleyen HAMAS olduğunu ifade ederken, tam da aynı zamanda İslam dünyasında bir takım gafiller, Ramazan’ın başlangıcı için hilal gözle görülmeli mi, yoksa hesapla bulunabilir mi konusunu tartışıyorlar.
Allah’ım sana sığınıyorum.
Ey benim güzel milletim, Arap Ligi, İslam İşbirliği Teşkilatı ve daha nice alımlı çalımlı isimleri olan şirket, örgüt ve daha neler senin kadar samimi ve hamiyetli değil.
İslam dünyası her türlü yükü, sorumluluğu, gönüllülüğü, acıyı, derdi ve gayreti senin sırtına atmış vaziyette. “Bu yük bana ağır” deme hakkın yok. Biliyorum ve sen de biliyorsun ki mevcut halinle aslında bu yükü sen de omuzlayacak kalitede, bilgide, fikirde ve akılda değilsin. Hamaset hâlâ seni gıdıklıyor. İçi boş yaldızlı lafları sen de seviyorsun. Bütün bunlara evet lakin şu da bir gerçek ki, Ortadoğu’ya barış gelecekse, terörist devlet İsrail dizginlenecekse, ABD’nin, Fransa’nın, Almanya’nın, İngiltere’nin bölgeye yönelik politikaları değişecekse senin gayretlerinle olacak. Acıyı sen çekeceksin. Menfaat gözetmeyeceksin.
Dünyaya demokrasi, insan hakları ve adalet dersi vermeye kalkan ahlak yoksunu Batılı devletler ve onların temsilcileri, dünyanın bir köşesinde öldürülen iki insan, karaya vuran bir balina, bir şehrin estetik sorunu ve benzeri hadiselere gösterdikleri tepkinin yüzde birini bile Müslümanlar için göstermediler, göstermeyecekler.
Türk devletini yönetenler ve Türk milleti bir şeyin farkında ki, Türk devletinin ve insanının Kudüs ve Filistinliler için verdiği mücadele sadece romantik bir kardeşlik, barış düşüncesiyle değil, Türkiye’nin sınırlarının güvenliği, bekası ve bütünlüğü için de bir zorunluluktur. Bölgenin huzuru, mutluluğu da bu dik duruşa bağlıdır. Yine biliyoruz ki, Müslümanlar üzerindeki ölü toprağını biri kaldıracaksa o da bizden başkası değil. Bu yük çok ağır, biliyoruz ancak başaracağız.
Öte yandan, aramızdaki bazı insanlara da seslenmeliyiz. Arapları beğenmeyip, onların başlarına gelen her şeyi hak ettiğine inananlar, unutmayın geçmişle ve hem de mantıksız irtibatlarla yaşanmaz. Ah keşke Araplara duyduğunuz kin, nefret ve sevgisizliğin çok az bir kısmını; dünyaya ve bölgemize kan ve gözyaşından başka bir şey getirmeyen, yanlarında poz vermekten gurur duyduğunuz Batılılara karşı da duysaydınız. Burada derdimiz nefretleri kaşımak değil. Yanlış yere karşı nefret ve kin duyduğumuzu bilmeliyiz. Bugün Kudüs’te olanların yarın Ankara’da, İstanbul’da olmaması için uyanık, çalışkan ve kararlı olmalıyız.
Dr. Fatih Erbaş